Aydınlanma ve Bilim
Antik Yunan felsefecilerinin etkileri Aydınlanma Dönemi'ne kadar devam etmiş ve birçok çalışmaya ilham kaynağı olmuştur. Ne var ki, tarihî koşullar, bilimin gelişmesi için elverişli bir şekilde gelişmemiştir. Bu gerilemenin temel sebebi, Hristiyanlığın ve klisenin siyasal istikrarsızlık yaşayan Avrupa’da etkisini artırmasıdır. Reform hareketleri ve ulus devletin güçlenmesiyle beraber kilise gücünü kaybetmiş ve aydınlanma hareketini hız veren tarihî arka plan ortaya çıkmıştır. 17. yüzyılda Avrupa’da başlayan ve yayılan aydınlanma hareketinin esas gayesi meşruluğunu geleneklerden ve dinden alan bilgiye meydan okumaktır. Bu meydan okuyuş insana, iman etmek yerine aklını, tutarlı ve sistemli bir yöntem çerçevesinde kullanarak bilgiyi keşfetmesi gerektiği çağrısını yapmaktadır. Aydınlanma öncesi dönemde, hem sosyal ve siyasal bilimlerde hem de doğa bilimlerinde neden sonuç ilişkisi Tanrı’nın iradesi ile açıklanan bir noktada düğümleniyordu. Aydınlama ile beraber akıl, deney ve şüphe gibi kavramlar çerçevesinde bilgiye ulaşılmaya çalışılmış ve tabiatın izin verdiği ölçüde nedensellik ilişkilerinin peşinden gidilmiştir. Aydınlanma Çağı'nın yarattığı bilimsel gelişme, sosyal, siyasal ve ekonomik alanlarda birçok değişimi beraberinde getirmiş, dünya tarihine yön vermiştir. Bu dönemde bilimsel disiplinler, ideolojiler ve Sanayi Devrimi’nin hayatımızın her alanına sirayet eden gelişimi ortaya çıkmıştır. Aydınlanma Dönemi’nde gelişen bilimin ve dolayısıyla sanayi ve teknolojinin, sadece iç politikada değişimlere yol açtığını söylemek eksik bir yaklaşım olacaktır. Bilimsel gelişme ile beraber ortaya çıkan yeni buluşlar kaçınılmaz olarak savaş endüstrisini de etkilemiştir. Ateşli silahların tahrip gücünü artıran yenilikler, devletlerin güçlü ve yıkıcı ordulara sahip olmasını da beraberinde getirmiştir. Bununla beraber özellikle tren ve demir yollarının icadı, ülkelerin seferberlik süreçlerini hızlandırmış, orduların hareket yeteneğini artırmıştır. Ne var ki bu durum, özellikle Avrupa devletleri arasında bir güvenlik krizinin oluşmasına sebep olmuş, devletler arası rekabeti artırmıştır. İnsanlığın 20. yüzyılın ilk yarısında tanık olduğu iki büyük dünya savaşının bu rekabetin sonucu ortaya çıktığı iddia edilebilir. Savaş sanayisindeki gelişmeler, denizcilik alanını da etkilemiş, deniz aşırı işgal faaliyetleri hız kazanmış, emperyalizm dönemi başlamıştır. Avrupa devletleri, Afrika, Orta Doğu ve Asya’daki pazarları kendilerine bağımlı kılmak için deniz yollarındaki üstünlüklerini kullanmaktan ve askerî güce başvurmaktan imtina etmemişlerdir. Aydınlanmanın yarattığı bir diğer sorun ise rasyonellik takıntısının otoriter rejimlerin insanların hayatını denetlemesine de meşruluk kazandırması olmuştur. Böylece, teknik ilerlerleme siyasal otoriterlik ile birleşmiştir. Aydınlanmanın olumlu tarafı içinde yaşadığımız medeniyetin inşasında oynadığı roldür. Öte yandan, buzdağının görünmeyen yüzü, bilimsel devrim ile ortaya çıkan nimetlerin baskı, savaş ve sömürü gibi kavramları da beslemiş olmasıdır. Belki de bunun için, Frankfurt Okulu’nun ilk kuşak düşünürleri, modern insanın doğa üstünde kurduğu hâkimiyetin, toplumsal alanda bir iyileşmeye/özgürleşmeye yol açmadığını iddia etmişlerdir. Onlara göre, Aydınlanma eleştirel aklını kullanamayan modern insan tarafından totaliter bir forma dönüştürülmüş, özgürleşmeyi üretmemiştir. Bu açıdan yarım kalmıştır ve tamamlanması gerekir.