Aydınlanma Nedir?

Aydınlanma’yı, kökenleri Rönesans’la ortaya çıkan “birey” kavramına ve İngiliz düşünür John Locke’un geliştirdiği “sahip olduğumuz bütün bilginin insan deneyimlerinin bir sonucu olduğu fikri”ne giden, 18. yüzyılda neredeyse tüm Avrupa’yı birleştiren ortak bir anlayış, merkezî bir fikir olarak olgunlaşan, insanları bilime, bilgiye, özerkliğe ve erdeme götüren “aklın ışığı” düşüncesinin hâkim hâle gelmesi olarak tanımlayabiliriz.

Fransa, Aydınlanma önemli bir yere sahip olsa da bu ülkedeki önemli felsefi tartışmaların ve akımların ortaya çıkmasında Manş Denizi’nin diğer tarafında yaşanan gelişmelerin büyük rol oynadığı unutulmamalıdır. Hatta 18. yüzyıl Aydınlanması'nın başkentinin Paris değil Londra olduğunu söyleyenler bulunmaktadır. Bu görüşün arkasında büyük İngiliz düşünür John Locke (1632-1704), İngiliz Aydınlanması'nı ve dolayısıyla da Kıta Avrupası’ndaki Aydınlanma'yı başlatan düşünür olarak kabul edilmesi yatar.

Akıl yoluyla her şeyin sorgulanması, eleştirilmesi, kabullenilmiş bütün inançların, bilgilerin, değerlerin, geleneklerin, toplumsal ve siyasal kurumların aklın süzgecinden geçirilmesi, acımasızca eleştirilmesi Aydınlanma kavramının kalbinde yatan ilkedir. Zihin bütün bunlardan temizlenerek bir tabula rasa hâline getirilmelidir. Kant “Çağımız eleştiri çağıdır.”; Diderot “Her şey eleştirilmelidir.” derken ikisi de böyle bir süreci kastetmektedir.

Aydınlanma düşüncesinde akıl adeta başlı başına bir varlık gibi düşünülmektedir. Üstelik bu evrensel bir varlıktır. Bununla kastedilen düşünebilen bütün özneler, bütün uluslar, bütün dönemler, bütün kültürler için aklın tek ve bir olduğu düşüncesidir.

Bunlar dışında Aydınlanma'nın diğer temaları insanlığın çizgisel bir ilerleme yaşamakta olduğu düşüncesi, doğanın akılla kavranabilecek bir süreç olduğu fikri, kamusal alanda düşünce ve ifade özgürlüğünün savunulması, bununla bağlantılı olarak aklın "kamusal kullanımı" ile "özel kullanımı" arasında yapılan ayrım, bireysel ve toplumsal mutlulukla ahlak arasında kurulan bağlantı, insanların insan olmak sıfatıyla eşit oldukları düşüncesi, din ve din adamları karşısında takınılan eleştirel tutum sayılabilir.

Fransız Devrimi’nin ortadan kaldırma iddiasında olduğu adaletsizlikler, haksızlıklara, eşitsizlikler, yöneticilerin keyfî idaresi, dinin ve geleneklerin baskısı, dogmalar Devrim'den önceki on yıllar (hatta yüzyıllar) boyunca eleştirilmiştir. Buna dayanarak her şeyin akıl süzgecinden geçirilmesini savunarak Aydınlanma, Devrim için elverişli bir zemin hazırlamıştır denebilir.