Avukatlık Mesleğinin Tanımı ve Nitelikleri
Avukatlık mesleği, binlerce yıllık geçmişi olan onurlu bir meslektir. Bu mesleğin, çok değişik tanımları yapılmıştır. Tanımlarda yeknesaklık olmamakla birlikte ana mihver olarak hiçbir mesleğin avukatlık mesleği kadar eski ve büyük bir amaca sahip olmadığı düşüncesi tanımlarda gözlemlenmektedir.
Günümüzde, avukatın 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’ndaki tanımı şu şekilde belirlenmiştir. Buna göre; “ hukuki ilişkilerin düzenlenmesinde, hukuki konu ve uyuşmazlıkların adalet ve hakkaniyete uygun olarak çözümlenmesinde, hukuk kuralların tam olarak uygulanmasında yargının kurucu öğesi olan bağımsız savunma adına kurumsal görev yapan kişi”dir (Avk. K. M. 2/1).
Avukatlık Mesleğinin Nitelikleri
Kamu Hizmeti Niteliği
Avukatlık mesleğinin belirtilen şekliyle; özel konumu ve adaletin tesisindeki rolü nedeniyle savunma olgusunun bireyler ve toplum bakımından arz ettiği önem, savunmanın bir kamu hizmeti ve serbest meslek olarak düzenlenmesini gerektirdiği aşikârdır.
Serbest Meslek Niteliği
Serbest meslek niteliği, avukatın mesleki faaliyette bulunmak veya bulunmamakta ya da bu faaliyetin yoğunluğunu düzenlemektedir. Bu mesleği seçmekte herhangi bir denetim altında bulunmaması; kendisine teklif edilen herhangi bir davayı almaya veya kendisinden istenilen bir hukuki mütalaayı vermeye zorlanamaması, avukatlığın serbest meslek olmasının sonucu olarak görülmektedir. Bunun yanında avukatlara bu tür hak ve yetkilerin tanınmış olmasının asıl sebebi, avukatlık mesleğinin adalet hizmetleri bakımından sahip olduğu önemdir.
Bağımsızlık Niteliği
Avukat bağımsız, hür ve serbest ise, müvekkilinin çıkarlarını koruyabilir ve onu her aşamada savunabilir. Hür ve serbest olmayan bir avukat şeklen avukat olup, gerçek anlamda bir avukat olamaz. Bu bağımsızlığı niteliklerine göre mesleği icra ederken bağımsızlık, devlete karşı bağımsızlık, yargıya karşı bağımsızlık ve müvekkile karşı bağımsızlık olarak alt başlıklara ayırmak mümkündür.
Avukatın bağımsızlığı, “avukatlara görevleri sırasında doğrudan doğruya ya da dolaylı bir kısıtlama, baskı ya da müdahele getirmeksizin, bağımsızlığını garanti eden, eşitliğe dayalı, adli, idari, hukuki ilkelerin konulması ve korunması” demektir. Buradaki bağımsızlık avukatın işi almasında, işi takipte ve işi sonuçlandırmadaki bağımsızlığıdır.
Avukatın devlet karşısında bağımsız olması, bu hususun güvence altına alınmış olması avukatlık faaliyetinin her tür etki ve baskıdan uzak tutulmasını sağlamıştır. Bu durum, devlet adı verilen üstün gücün hukuk kurallarıyla bağlı ve yetkisinin hukukla sınırlandırılması anlamına gelen çağdaş bir kavramdır.
Avukatın görevini yaparken bağımsız bir ortamda çalışabilmesi için devlete, yürütmeye karşı bağımsızlığının yanı sıra yargıya karşı da bağımsız olması gerekir. Avukatın yargıya karşı bağımsız olabilmesi için, avukatların görev yaptıkları davalar nedeniyle yargı makamlarına verdikleri dilekçe, layiha ve sair belgeler ile sözlü olarak yaptıkları iddia ve savunmaların taşıdığı hakaret ve sövmeye yönelik yazı ve sözlerden dolayı haklarında ceza kovuşturmasının yapılamaması gerekmektedir. Buna, “avukatların savunma dokunulmazlığı” denilmektedir.
İkinci olarak, siyasal, ideolojik, dini ve ekonomik amaçlı toplumsal akımlara ve güç gruplarına karşı avukatlık görevini yerine getirirken olabildiğince objektif davranmalı, mahkemeye karşı savunulan siyasal görüşün, gücün veya akımın yandaşı izlenimini vermekten kaçınmalıdır. Zira avukat, “bütün hukuk işlerinde, hem de herkes için yetenekli bir temsilci” dir. Avukatın dünya görüşü, avukatın bağımsızlığından şüphe uyandıracak hâl ve tarzda dışarıya karşı meslekle bağımlılığa getirilirse bundan avukatlık mesleğinin tehlikeye gireceği ileri sürülmektedir.
Üçüncü olarak; temsil ettiği kişi ile olan ilişkilerinde ve onun isteklerini yerine getirmede de dikkatli olmalıdır. Avukat bu ilişkilerinde bağımsızlığını korumalıdır. Avukat özgür karar verme olanağını ortadan kaldırmaya yönelik ve iş sahibine bağımlılığa yol açabilecek her türlü ilişkiden kaçınmalıdır.
Tekelci Niteliği
Yargısal temel hak niteliğindeki savunma hakkının (AY m.36) kullanımında üstlenilen görevin öneminden ötürü, belirli niteliklere sahip olanların, davaya vekâlet ehliyetine sahip olduğunu kabulü de gerekmektedir. Baroya kayıtlı olmayan kişilerin kural olarak vekil sıfatıyla mahkemeye kabul olunmamaları da bu çerçevede değerlendirilmelidir.