II. Meşrutiyet Dönemi ve Fikir Hareketleri

II. Meşrutiyet'in İlanı ve Sonuçları

Osmanlı’da modernleşme sürecinin en önemli halkalarından biri, 1876’da “Meşrutiyetin” ilanıydı. Bu durum anayasal rejim taraftarları arasında sevinçle, coşkuyla karşılandı.

II. Meşrutiyet’in ilanını hızlandıran en önemli olay, 8-9 Haziran 1908’de İngiliz Kralı Edward’la Rus Çarı II. Nikola’nın Reval’de bir araya gelerek Osmanlı Devleti’nin geleceğini görüşmeleri oldu. Bu gelişmeler üzerine Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti harekete geçti ve II. Abdülhamit'e 24 Temmuz 1908'de Meşrutiyeti II. defa ilan ettirdi.

II. Meşrutiyet'in ilanından sonra Kanûn-ı Esâsî’de de bazı değişiklikler yapıldı. Bu yeniliklerden bazıları şunlardır:

Osmanlı Hükûmeti daha önce olduğu gibi padişaha değil; Meclis-i Mebusan’a karşı sorumlu olacaktır.

Padişahın Meclis-i Mebusan’ı dağıtma yetkisi kaldırılmıştır.

Padişaha, tahta çıktığı zaman, anayasaya, vatana ve millete sadakat göstereceğine dair yemin kuralı getirilmiştir.

Padişahın tek başına karar alma yetkisi kaldırılmış, kararlarda sadrazam ve ilgili nazırın imzası şartı getirilmiştir.

Padişahın sürgüne gönderme yetkisi kaldırılmıştır.

Kişi özgürlüğü güvence altına alınmıştır.

Basına özgürlük getirilmiş ve sansür kaldırılmıştır.

Antlaşmaların Meclis’te onaylanması esası getirilmiştir.

Derneklerin ve siyasi partilerin kurulmasına izin verilmiştir.

31 Mart Olayı (13 Nisan 1909)

II. Meşrutiyet’in ilanıyla birlikte Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti, konumunu daha da güçlendirdi. Diğer taraftan Cemiyetten aradıklarını bulamayanlar ve yeni rejimi istemeyenlerin de sayısı küçümsenmeyecek derecede artmaktaydı.

Derviş Vahdeti’nin Volkan gazetesinde “din elden gidiyor” propagandası da buna eklenince 13 Nisan (31 Mart) 1909’da İstanbul’daki Avcı Taburları isyan çıkardı. Bu isyan kısa sürede büyük şiddet hareketlerine dönüştü. Dahası İstanbul’daki ordu birliklerinin denetimi elden çıktı. İttihat ve Terakki Cemiyeti, İstanbul’da meydana gelen bu duruma müdahale etmek üzere, Edirne ve Selanik’teki askerî birliklerden yeni bir ordu oluşturdu ve İstanbul’a doğru yönlendirdi.

Osmanlı Devleti'nin Son Döneminde Fikir Akımları

Osmanlıcılık

Osmanlı Devleti’nin sahip olduğu topraklar üzerinde asırlar boyunca yaşayabilmesi onun siyasi ve idari becerisi ile alakalıydı. Birçok farklı din ve etnik kökenli unsuru bir arada yaşatabilmek için de “Millet Sistemi” denilen bir sistemi hayata geçirilmiştir.

Bütün Osmanlı unsurlarını bir arada yaşatma fikri diye tanımlanan Osmanlıcılık, 24 Temmuz 1908’de Meşrutiyet ilan edilince yeniden işlevsellik kazanacağı umudu doğurmuştu. Ancak beklenen olmadı. Meşrutiyetin ilanından kısa bir süre sonra Bulgaristan’ın bağımsızlığını ilan etmesi, savaş naralarının artması, Osmanlıcılık fikrine büyük bir darbe vurdu.

İslamcılık

Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu çıkmazlar karşısında ortaya çıkan fikir akımlarından biri de “İslamcılıktır”. Kavram; İslam dünyasında tecdid, ıslah, İttihad-ı İslam, Batı dünyasında ise Panislamizm gibi terkiplerle ifade edilmektedir.

Türkçülük

Milliyetçilik akımı etkisini önce yurt dışında yaşayan Türkler arasında gösterdi. Özellikle Rusların hâkimiyeti altında yaşayan Türkler, kendilerine reva görülen politikalara karşı Türk kimliğine sarılmışlar ve bunu bir özgürlük mücadelesi olarak algılamışlardı.

Türkçülük fikrinin bir “kimlik” olarak ortaya çıkışı II. Meşrutiyet’ten sonra oldu. Özellikle İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin çalışmaları bu fikrin gelişmesine büyük ivme kazandırdı.

Batıcılık

Batıcılık çabaları II. Meşrutiyet'in ilanıyla yeni bir çehre kazandı. Batılılaşma toplumun en önemli sorunu olarak algılandı ve bu dönemde sistemleştirildi.

Batıcıların toplum ve devlet hayatına dair ortaya koydukları somut isteklerinden birçoğu Cumhuriyet döneminde gerçekleştirilen inkılaplarla hayata geçirilmiştir.

Teşebbüs-i Şahsî ve Âdem-i Merkezîyet

Kişisel girişim ve yerinden yönetim anlamına gelen bu hareket Prens Sebahattin ve arkadaşlarının ortaya attığı ve geliştirdiği bir fikir hareketidir.

Osmanlı’da Sosyalist Hareketler

Meşrutiyet Dönemi fikir akımları içerisinde Osmanlı toplumu tarafından en az benimsenen hiç şüphesiz sosyalizmdir. Osmanlı İmparatorluğu’nda sosyalist fikirler gayrimüslim azınlıklar tarafından gündeme getirilirken, bu fikirlerin merkezi ise Selanik ve Makedonya idi.

Siyasi parti olarak Türk tarihinin ilk Sosyalist Partisi olan Osmanlı Sosyalist Fırkası ise 1910 tarihinde Hüseyin Hilmi tarafından kurulmuştur. İştirak, İnsaniyet, Sosyalist, Medeniyet adlı yayım organlarını çıkaran parti, parlamentoda temsil edilememiş, kurucusu Hüseyin Hilmi 1913 yılında dönemin Sadrazamı Mahmut Şevket Paşa’ya yapılan suikast sonucu Kastamonu’ya sürülmüş, parti ise bundan dolayı kapanmıştır.

İttihat ve Terakki Cemiyeti

Paris’te bulunan ve Auguste Comte’un pozitivist görüşlerinden etkilenen Ahmet Rıza Bey, Meşveret gazetesini çıkarmış İttihat ve Terakki adında bir cemiyet kurmuştu.1895’te İstanbul’daki “İttihad-ı Osmanî Cemiyeti” mensuplarıyla bir şekilde irtibat kurulmuş ve Ahmet Rıza Bey’in etkisiyle cemiyetler birleştirilmiş ve yeni cemiyetin adı “Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti” olarak belirlenmişti.

Trablusgarp ve Balkan savaşlarıyla devletin onurunun kırıldığı gerekçesiyle tarihte “Babıâli Baskını” diye bilinen hareketle 23 Ocak 1913’te Kamil Paşa Hükûmeti devrilerek, yerine 24 Ocak’ta Mahmut Şevket Paşa Hükûmeti kuruldu. 11 Haziran’da Mahmut Şevket Paşa’nın öldürülmesiyle yerine sadrazam olan Said Halim Paşa Hükûmeti Dönemi ise İttihat ve Terakkî’nin tam iktidar dönemi olarak değerlendirilir.