Osmanlı Devleti’nde Yenileşme Hareketleri

Osmanlı Devleti’ni Kurtarma Çabaları

Osmanlı Devleti, XVI. yüzyılın sonlarından itibaren duraklama, XVIII. yüzyıldan itibaren de gerileme dönemlerine girmiştir. XVIII. yüzyılın sonlarına doğru bariz bir şekilde ortaya çıkan gerilemenin sebeplerini araştıran o dönemin fikir ve devlet adamları, alınması gereken tedbirler konusunda çeşitli raporlar hazırlamışlar ve ilgili yerlere sunmuşlardı. Ancak Batı’daki gelişmelerin özünü yeterince kavrayamamışlardı.

Tanzimat’tan Önce Yapılan Islahatlar (Reformlar) Lale Devri (1718– 1730)

Osmanlı Devleti’nde Batılılaşma yönünde ilk adımların atıldığı Lale Devri, adını dönemin yaşam biçimini simgeleyen lale çiçeğinden almıştır. Lale Devri’ne damgasını vuran kişi ise Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’dır. Bu dönem Batılı anlamda ıslahat hareketlerinin başlangıcı olarak kabul edilir.

III. Selim Dönemi (1789–1807)

Osmanlı Devleti’nde değişim ve yenileşmenin önemli bir zaman dilimini kapsayan III. Selim Dönemi, Lale Devri’nde baş gösteren Batılılaşma hareketinin ciddi bir aşamasıdır. Bu dönemde ıslahatlar belli bir canlılık ve yoğunluğa kavuşmuştur.

II. Mahmut Dönemi (1808–1839)

Bu dönemde yapılan köklü askerî reformların yanı sıra, Batı’dan kurum ve kuralların da alınmaya başladığı görülür. Bu dönemde devletin iki önemli sorunu vardı: Birincisi; merkezde tam bir anarşi unsuru hâline gelen yeniçerilerin bir düzene sokulmaları, diğeri ise zayıflayan merkezî otoriteyi güçlendirmek.Bunun için 15 Haziran 1826 tarihinde Yeniçeri ocağı kaldırıldı

Şark Meselesi (Doğu Sorunu)

Şark Meselesi; Avrupa devletlerinin kendi çıkarları doğrultusunda Orta Doğu olayları için kullandıkları politik bir deyimdir. Şark Meselesi (Doğu Sorunu) tabiri Türklerle Batılı devletlerin mücadelesinde, çoğu zaman Batılı devletlerin gizli amaçlarının adı olmuştur.

Tanzimat Dönemi Islahat Hareketleri ve Bazı Önemli Gelişmeler (3 Kasım 1839-23 Aralık 1876)

Tanzimat Dönemi, Osmanlı tarihinde yeni bir dönemin başlangıcıdır. Tanzimat-ı Hayriyye adıyla da anılan bu dönem, Türk yenileşme tarihinin önemli bir dönüm noktasıdır. Bu dönemde Osmanlı Devleti’nin, Orta Çağ’a ait bir devlet yapısından, hukuki manada yeni ve çağdaş bir devlet yapısına doğru ilk adımını attığı görülmektedir. Bu amaçla devletin siyasi, sosyal, askerî ve kültürel alanlarda kötü gidişatını önlemek için daha geniş reformlar yapılmıştır.

Kırım Savaşı ve Paris Kongresi (1856)

Kırım Savaşı, Rusya’nın geleneksel sıcak denizlere inme siyasetini gerçekleştirmek üzere harekete geçmesiyle başlamıştır. Ancak Rusya’nın yarattığı tehlike diğer Avrupalı büyük devletlerin de çıkarlarına dokunduğundan, bu devletler Osmanlı Devleti’nin yanında yer alarak Rusya’ya karşı birlikte hareket etmişlerdir. Yapılan savaşta Rusya yenilmiş ve sonuçta 1856 Paris Antlaşması imzalanmıştır.

Islahat Fermanı (18 Şubat 1856)

Tanzimat Fermanı ile azınlıklara tanınan hakları yetersiz ve verilen sözlerin de gerçekleşmemiş olduğunu iddia eden Batılı devletler, 1856 tarihli Paris Konferansı öncesinde, Osmanlı Devleti'ni Rusya’nın müdahalelerine karşı korumanın bedeli ve Avrupa devletleri topluluğuna kabulün ön şartı olarak, yeni bazı isteklerde bulunmuşlardır. İngiltere, Fransa ve Avusturya kendi aralarında çeşitli görüşmeler yaparak bazı kararlar almıştı. Bu kararların başında Islahat Fermanı’nın ilanı gelmekteydi.

I. Meşrutiyet Dönemi (23 ARALIK 1876-23 TEMMUZ 1908)

Devleti kurtarmak için Tanzimat Dönemi'nde çok önemli reformlar yapıldı. Ancak bu reformlar da beklentileri karşılamadı. Yeni yetişen kuşak, ülke sorunlarının kişi egemenliğine dayanan mutlak monarşi ile çözülemeyeceği kanaatindeydi. Bunlar parlamentoya dayalı meşruti bir yönetimi savunuyorlardı. Onlara göre Osmanlı Devleti’nde meşrutiyet ilan edilip, Meclis’e azınlıkların temsilcileri katılırsa, ayrılıklar giderilir ve bir Osmanlı milleti oluşturulabilirdi. Böylece Avrupalı devletler, Osmanlı Devleti’nin iç işlerine karışamayacak, ülke içerisindeki karışıklıklar da önlenmiş olacaktı.

Kanûn-ı Esâsî

İlk Türk anayasası olarak kabul edilen Kanûn-ı Esâsî, Osmanlı aydınlarının baskıları sonucunda 23 Aralık 1876 tarihinde ilan edilmiştir. Mithat Paşa, anayasal bir düzene geçildiği takdirde Avrupalı devletlerin müdahalelerinin ortadan kalkacağına inanıyordu. Kendisi Kanûn-ı Cedit adıyla bir anayasa taslağı da hazırlamıştı. Ancak II. Abdülhamit bunu kabul etmedi. Fransız Anayasası'nı çevirterek danışmanlarına ve bakanlarına inceletip yeni bir anayasa taslağı hazırlattı.

Bu anayasa, hazırlanış bakımından halkın temsilcilerinden oluşan bir meclisin ürünü olmayıp, tamamen padişahın iradesinden kaynaklandığı için bir ferman anayasası olarak değerlendirilmektedir.

Düyûn-ı Umûmiye (Genel Borçlar İdaresi)

1854-1876 yılları arasında devlet sürekli olarak elverişsiz şartlarla borçlanarak bir dış borç batağına saplanmıştı. Osmanlı Devleti’nin 1875 yılına gelindiğinde 200 milyon sterlin dış borcu vardı.

Muharrem Kararnamesi adı verilen bir yönetmelikle, Osmanlı borçları birleştirildi ve 20 Aralık 1881’de “Düyûn-ı Umûmiye ” yönetimi denilen bir idare kuruldu.