1982 Anayasasına Göre Temel Hak ve Hürriyetlerin Genel Rejimi
Hürriyet, başkasına zarar vermeyecek her şeyi yapabilmektir. Hak, hukuk tarafından kişiye tanınmış olan ve belli bir şeyin yerine getirilmesini içeren isteme yetkisidir. İnsan hakları, ırk, din, dil ayrımı gözetmeksizin tüm insanların yararlanabileceği haklardır. İnsan hakları terimi bir ideali, bir olması gerekeni ifade eder. İnsan hakları evrenseldir. Yani tüm insanlar için her zaman ve her yerde geçerlidir. Keza insan hakları diğer bütün haklardan ve doğrudan insan haklarını konu almayan hukuk kurallarından üstün ve öncelikli konumdadır. “Kamu hürriyetleri” ve “temel hak ve hürriyetler”, insan haklarının devlet tarafından tanınmış ve pozitif hukuka girmiş olan bölümünü ifade eder.
Georg Jellinek’in klasikleşen ayrımına göre temel hak ve hürriyetler, negatif statü hakları, pozitif statü hakları ve aktif statü hakları olmak üzere üç gruba ayrılır. 1982 Anayasası ise, kişi hakları, sosyal ve ekonomik haklar ve siyasi haklar olmak üzere üçlü bir ayrıma gitmiştir.
1982 Anayasası, 2. maddedeki insan haklarına saygılı devlet ilkesinin gereği olarak çağdaş bir anayasada yer alması gereken hak ve özgürlükleri içermektedir. 1982 Anayasası, 1961 Anayasası’na paralel olarak hem devlete karşı ileri sürülebilecek ve korunacak temel hak ve hürriyetler anlayışına, hem modern sosyal devletin hürleştirme (özgürleştirme) anlayışına yer vermiştir.
Anayasa'nın 12. maddesinin birinci fıkrası, “herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir” hükmünden hemen sonra ikinci fıkrasında bu temel hak ve hürriyetlerin "kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da” içerdiği uyarısında bulunmaktadır.
Temel hak ve hürriyetlerin anayasal sınırları, doğrudan anayasa tarafından konulan sınırlardır. Anayasa bazı hak ve hürriyetleri düzenlerken onları sınırlarıyla birlikte tanımlamaktadır. Anayasa tarafından öngörülen bu sınırlar, hakkın tanımında yer alırlar ve onun anayasal sınırlarını oluştururlar. Örneğin Anayasamızın 34. maddesine göre, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, ancak onun “silahsız ve saldırısız” olması koşuluyla mevcuttur.
Anayasada belirtilmiş olmasa bile bazı hak ve hürriyetlerin kendi niteliklerinden doğan, başka bir deyimle “eşyanın tabiatında mevcut” olan “objektif (nesnel) sınırları” vardır. Örneğin dilekçe hakkı, nesnel sınırlılığı gereği, hakaret veya tehdit taşıyan dilekçelere cevaz vermez.
982 Anayasası, temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasını olağan ve olağanüstü dönemlerde sınırlama olmak üzere iki ayrı sisteme bağlamıştır. Anayasa'nın 13. maddesi, temel hak ve hürriyetlerin olağan dönemlerde sınırlandırılmasını, 15. madde ise, olağanüstü hâllerde temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasını düzenler.
Olağan dönemlerde temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyet'in gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.
Olağanüstü yönetimlerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülüklere aykırı olmamak, ölçülülük ilkesine uyulmak ve çekirdek alana dokunmamak şartıyla temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasa'da öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Uluslararası insan hakları sözleşmelerinde ve anayasalarda temel hak ve özgürlüklerin “kötüye kullanılması yasağı”, çoğulcu demokratik toplum düzenini korumak amacıyla getirilmiş bir ilkedir.
Temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılması yasağını düzenleyen Anayasanın 14. maddesine göre, “Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz. Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz.”