Türkiye’de Anayasal Gelişmeler ve 1982 Anayasası’nın Özellikleri
Anayasacılığın en belirgin özelliği siyasi iktidarın sınırlandırılmasıdır. Bu anlamda 1808 tarihli Sened‐i İttifak, Osmanlı‐Türk anayasacılık girişimlerinin başlangıç noktası olarak kabul edilmektedir. Sened, modern anlamda bir anayasa değildir. Adı üzerinde, taraflar arasında bir ittifak anlaşmasıdır. Anlaşmasının tarafları da padişah ile dönemin yerel güç odakları olan âyanlardır.
Fermanlar Tanzimat Dönemi’ni şekillenmesinin önemli rol oynayan belgelerdir ilk Anayasamıza kaynaklık etmişlerdir.
Yeni Osmanlılar, Padişahın otoritesini sınırlamayı ve bu şekilde bir meşruti monarşi kurmayı, devleti kurtarmak için tek yol olarak görüyorlardı. Kanun‐ i Esasi, bu düşüncenin bir ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Midhat Paşa’nın yoğun gayretleriyle hazırlanan ve II. Abdulhamit tarafından ilan edilen Kanun‐i Esasi, Osmanlı Devleti'nin ilk anayasasıdır. Bu Anayasa’da 1909 yılında radikal değişiklikler yapılarak, padişahın yetkileri sınırlandırıldı.
1921 tarihli Teşkilat‐ı Esasiye Kanunu, savaş şartlarında hazırlanmış, geçici bir belge niteliğindeydi. Toplam 24 maddeden ibaret olan Anayasa'nın ilk maddesi “Hâkimiyet bilâ kaydü şart milletindir.” hükmüne yer vermekteydi. 1921 Anayasası, yasama ve yürütme yetkisini Büyük Millet Meclisinde toplamak suretiyle (m. 2), güçler birliği esasına dayanan bir Meclis hükûmeti modeli getirmekteydi.
1924 Anayasası (Teşkilat‐ı Esasiye Kanunu), 1923 yılında yapılan seçimler sonucunda oluşan yeni Meclis tarafından hazırlanmıştır. Bu Anayasa Meclis hükûmeti sisteminden parlamenter sisteme geçişi ifade eder. Türkiye Büyük Millet Meclisi, 1921 Anayasası’nda olduğu gibi, milletin “yegâne ve hakikî mümessili olup Millet namına hakkı hâkimiyeti istimal eder (m. 4). ” Aynı şekilde yasama yetkisi ve yürütme gücü Mecliste toplanır. (m. 5) Ancak, Meclis yasama yetkisini bizzat kullanırken yürütme gücünü kendi içinden seçtiği Cumhurbaşkanı ve onun tayin edeceği İcra Vekilleri Heyeti marifetiyle kullanır.(m. 6, 7).
27 Mayıs Darbesi’nin en önemli ürünü hiç kuşkusuz 1961 Anayasası’dır. Anayasa’nın başlangıç kısmında darbeyi meşrulaştırmaya yönelik cümlelere yer verilmiştir. 1961 Anayasası, 1950‐1960 Dönemi’nde iktidar olan Demokrat Parti iktidarına, onun benimsediği devlet ve demokrasi anlayışına bir tepki olarak şekillenmiştir. Anayasa’nın bu tepkiselliği onu baştan aşağı Millî iradeye güvensizliğin izleriyle dolu bir belge hâline getirmiştir. Seçimle gelen iktidarı sınırlamak amacıyla yapısal anlamda bir dizi değişiklik gerçekleştirilmiştir.
1982 Anayasası da bir tepki anayasasıdır ve bu tepkisel niteliği, bir yandan siyasal ve toplumsal yapının depolitizasyonu (siyasetten arındırılmasını) diğer yandan da daha güçlü bir yürütme organının yaratılmasıyla sonuçlanmıştır. 1982 Anayasası’nı hazırlayan irade, siyaseti oldukça dar manada algılamış, neredeyse siyasi partiler dışında bütün kurum ve kuruluşlara siyaseti yasak bir iş hâline getirmiştir.
Başlangıçtan bu yana tartışmalara yol açan 1982 Anayasası, 1987 yılından başlayarak bir anayasa için oldukça kısa zamanda çok sayıda değişikliğe uğramıştır. Yapılan değişikliklerin özellikle temel haklar alanındaki yönü olumlu olmuştur. Zira 1982 Anayasası’nda yapılan değişiklikler büyük ölçüde “özgürlük” ile “otorite” ilişkisinde birincisini daha fazla korumaya yöneliktir.
2017 anayasa değişikliği ile parlamenter sistem terkedilmiş, yerine "Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi" adı verilen sistem benimsenmiştir. Böylece yasama ve yürütme ilişkileri köklü değişikliğe uğramıştır.