Demir Çağ ’da Anadolu’yu Etkileyen Kültürler
Demir Çağı terimi, MÖ 1200 -330 yılları arasında Önasya’da yaşanan tarihsel süreci tanımlamak için kullanılır. Dokuz yüzyılı aşkın sürenin ilk yarısında Anadolu ve Mezopotamya’nın başta demografik yapısı olmak üzere siyasal ve sosyal yapısı, köklü bir biçimde değişmiş ve etkileri günümüze kadar gelen birçok yenilik ortaya çıkmıştır. Alfabe yazısı, ilk kez bu çağda geliştirilir. İlk tek Tanrılı din kitabı olarak bilinen Eski Ahit Doğu Akdeniz kıyılarında Demir Çağı başlarında yazıya geçirilmeye başlanır. Demir, fayans ve cam daha yaygınlaşır. Ordularda süvari sınıfının oluşması Demir Çağı’nı tanımlayan önemli yeniliklerden biridir. Orta Asya toplumları çok daha önce atı evcilleştirmiş ve binmeyi öğrenmişlerdi.
Demir Çağı’nın başlangıcı Ön Asya’da bütün dengeleri değiştiren göç dalgalarıyla ilişkilidir. Göçler, Anadolu ve yakın çevresinde MÖ 2. binyılda kurulmuş devletlerin yıkılmasına, kentlerin terkedilmesine ve dengelerin değişmesine neden olmuştur. Batıdan Balkanlardan başlayan deniz kavimleri göçü, yalnızca Ege ve Akdeniz kıyılarını etkilememiş, Anadolu ve çevresinde büyük tahribata neden olmuştur. Bu süreçte Frigler ve onların akrabaları olan Muşkiler Anadolu’ya yerleşmiştir. Güneyden gelen Aramiler bütün Güneydoğu Anadolu’ya, Asur ülkesinin büyük bir kısmına ve Güney Mezopotamya’ya yerleşmiştir. Kuzeyden de Doğu Anadolu ve çevresine Uruatri ve Nairi aşiretleri gibi birçok yarı göçebe toplum gelmiş ve burada belirgin izler bırakmıştır.
Göçlerin arkasından MÖ 9. yüzyıldan itibaren Doğu Anadolu’da Urartu Krallığı, Orta Anadolu’da Frig Krallığı, İç Batı Anadolu’da Lidya Krallığı, Ege kıyılarında Yunan Kent Devletleri ve Güneydoğu Anadolu ile Torosların çevresinde ise Geç Hitit Krallıkları ortaya çıkar. Mezopotamya’da bu dönemin temsilcisi olan Yeni Asur Krallığı, Anadolu ile yakın ilişki içinde olmuştur.
Yeni Asur Krallığı MÖ 1000 ile 612 yılları arasında 4 yüzyıla yakın süre boyunca yavaş yavaş yalnızca Mezopotamya’nın değil, Anadolu, Akdeniz dünyası, İran ve hatta Mısır’ı da içine alan bütün bölgenin en büyük süper gücü olarak gelişti. Asur, egemen olduğu geniş coğrafyada var olan eski kentlerden bazılarını eyalet hâline getirip yaşamasına izin vermiş, bazı bölgelere de yeni eyalet merkezleri inşa etmişti. MÖ 9. yüzyıl sonuna kadar Fırat Nehri’ne, MÖ 8. yüzyıl ortalarından sonra da Toroslara kadar Güneydoğu Anadolu’nun tümü Asur ülkesinin parçası oldu. Asur kralları eyalet merkezlerinde propaganda amaçlı kabartmalı ve yazıtlı steller, seferlerle ulaştıkları noktalarda ise tanrı sembolleri ve kendi figürleriyle bezeli kaya kabartmaları yaptırdılar. Yeni Asur Krallığı’nın yönetim modeli başta Urartu olmak üzere birçok Anadolu uygarlığına esin kaynağı olmuştur.
Kimmerler ve İskitler, MÖ 8. yüzyıl öncesinde Karadeniz’in kuzeyinden Orta Asya’nın içlerine kadar uzayan geniş bozkırlarda yaşamaktaydılar. Kimmerler ve İskitler, Anadolu ve çevresine MÖ 8. yüzyıl sonlarından itibaren gelerek burada kurulmuş dengeleri değiştirmişlerdir. Anadolu’da başta Urartu olmak üzere, Asur, Frig ve Lidya krallıkları ile dost ve düşman olarak temasları olmuş, etkileri Eski Yunan dünyasına kadar ulaşmıştır. Kimmer ve İskit adı bu nedenle Demir Çağı’nda çivi yazısı ve alfabe yazısı kullanan birçok uygarlığın kaynaklarına yansımıştır. Kimmerler ve İskitlerin Ön Asya’daki kültürel etkileri, “hayvan üslubu” olarak tanımlanan bezeme sanatında, at binme konusundaki katkılarında ve özellikle de yeni tip etkili ok ve yayın geliştirilmesinde belirgin olarak görülür.
Bozkır toplumlarının yarattığı karmaşa bitmeden İran’da güçlenen Medler MÖ 7. yüzyıl sonlarından itibaren etkili olmuş önce Asur’u arkasından da Kızılırmak Nehri’ne kadar Anadolu’yu ele geçirmiştir. MÖ 6. yüzyıl ortalarından itibaren de Persler Anadolu’nun son Demir Çağ krallığı olan Lidya’yı ele geçirmiştir. Demir Çağı’nın sonu ise Perslerden Yunanlıların öcünü almak için MÖ 334 yılında harekete geçen Büyük İskender’in seferiyle ilişkilidir. Bundan sonra Helenistik Çağ olarak tanımlanan yeni bir dönem başlar.