Roma Uygarlığı ve Anadolu

İtalya'nın batı kıyılarındaki küçük bir yerleşim olarak kurulan ve yüzyıllar içerisinde 3 kıtaya yayılarak Akdeniz'i kendi egemenliği altındaki bir deniz hâline getiren Roma; askerî, siyasi, ekonomik, hukuki ve kültürel açılardan günümüz çağdaş yaşamına kadar uzanan bir birikimin en güçlü taşıyıcıları olmuşlardır. Roma kültürü ve sanatını oluşturan birçok kavram, başlangıçta Yunan ve Etrüsk etkisiyle oluşarak ilerleyen dönemlerde sahip olduğu geniş coğrafyanın yerel unsurlarının da katılımıyla büyük bir çeşitlilik oluşturmuştur.

Efsanevi kuruluşu MÖ 753 yılı olarak kabul edilen Roma uygarlığı kronolojik olarak üç safhaya ayrılır: MÖ 8. yüzyıl ortalarından MÖ 6. yüzyıl sonlarına kadar olan dönem "Krallık Devri", bu tarihten MÖ 27 yılına kadar olan dönem "Cumhuriyet Devri", MÖ 27'den MS 4. yüzyıl sonlarına kadar olan dönem "İmparatorluk Devri". Etrüsk etkisinde geçen krallık döneminin ardından gelen Cumhuriyet dönemi içerisinde Roma kendini dikkat edilmesi gereken bir güç hâline getirmeye başlar. Özellikle; siyasi, hukuki, askerî alanlarda Roma kültürü oluşur. Akdeniz hakimiyetine giden yol, bu dönem içinde gerçekleşen kritik savaşların kazanılmasıyla mümkün olabilmiştir. İç mücadeleler ve kaotik olaylarla geçilen imparatorluk dönemi boyunca Roma üç kıtanın süper gücü olmuştur. Bu dönem boyunca çeşitli sülalelerin yönetiminde, her ne kadar sınırlarda önemli mücadeleler hiç bitmemiş olsa da Roma'nın genelinde büyük bir refah ve barış ortamı (pax romana) sağlanmıştır. Bu zenginlik, kendini en iyi biçimde sanatsal yatırımlarda gösterir. Heykeltıraşlıktan resim sanatına, mozaik döşemelerden lüks gümüş eşyalara, mermere dayalı mimariden eğlence dünyasına kadar birçok Romalı unsurun büyük bölümü, kökende daha eski uygarlıklardan öykünülmüş olsa da karma ve özgün bir kültür yaratılabilmiştir.

Uygarlık tarihinin en kritik bölgelerinden biri olan Anadolu, pekçok kültür gibi Roma uygarlığına da ev sahipliği yapmıştır. Her ne kadar Roma siyasi olarak bu topraklara sahip olmuşsa da kültürel olarak bunun tam tersi oluşmuş, Roma sanatı bu kadim toprakların köklü geleneklerinden beslenmiştir. MÖ 2. yüzyıldan itibaren Romalılaşan Anadolu, her zaman gergin doğu sınırı üzerinde olmasının yanı sıra, özellikle bazı imparatorların kişisel hayranlığına mazhar olduğu için önemini korumuştur. Kentlerin Roma kimliği altında gelişerek metropollere dönüşmesiyle oluşan birikim, günümüzde Anadolu'nun her köşesinde sürdürülen arkeolojik yüzey araştırmaları ve kazılarla gün yüzüne çıkarılmaktadır.