Kronik Hastalıkların Aile Yaşamı Üzerindeki Etkileri

Günümüzde tanı ve tedavi yöntemlerindeki gelişmeler; koruyucu sağlık hizmetlerine verilen önemin artmasına, bebek ölüm oranlarının azalmasına ve yaşam süresinin uzamasına sebep olmuştur. Ayrıca hızlı kentleşme ve sanayileşme ile beraber kronik hastalıklarda artışlar görülmeye başlanmıştır. Kronik hastalıkların yaygınlaşması ve yaşam süresinin uzaması nedeniyle de ailelerde birden fazla kronik hastalığa sahip yaşlıların sayısında da artışlar görülmüştür. Her yıl 10 ölümden 7’si kronik hastalıklar nedeniyle gerçekleşmektedir. Bulaşıcı olmayan hastalıklar olarak adlandırılan kronik hastalıklar hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülke ekonomilerinde büyük finansal ve ekonomik risk oluşturmakta, sağlık hizmeti sunum sistemlerinin sürdürülebilirliğini tehdit etmekte ve üretim kaybı meydana getirmektedir. Uzun vadede tedavi edilmeyen kronik hastalıklar insan bedeni üzerinde öldürücü bir etkiye neden olmaktadır. Kronik hastalıkların en önemli özelliği, aile hikayesi ve genetik temel gibi bazı değiştirilemez etkenlerin dışında altta yatan nedenlerin birçoğunun tamamen önlenebilir risk faktörleri olmasıdır. Bu risk faktörleri arasında; yüksek tansiyon, sigara-alkol kullanımı, kötü yaşam koşulları, dengesiz beslenme, fazla miktarda tuz ve şeker tüketimi, fiziksel aktivite azlığı ve obezit sayılabilir. Kronik hastalıklar; yaşamın herhangi bir döneminde ortaya çıkabilen, normal fizyolojik fonksiyonlarda yavaş ve ilerleyici bir sapmaya ve geri dönüşü mümkün olmayan değişikliklere neden olan, yaşamın oldukça uzun bir dönemini kapsayan, sürekli tıbbi bakım ve tedavi gerektiren hastalıklardır. Kronik hastalıklar; hipertansiyon, astım, diyabet, kronik obstrüktif akciğer hastalığı, kanser ve koroner arter hastalıklarıdır. Dünyada kronik hastalıklara bağlı ölümlerin % 46,2’si (17,5 milyon) kalp ve damar hastalıklarına, % 21,7’si (8,2 milyon) kanserlere, % 10,7’si (4 milyon) astım ve kronik obstrüktif akciğer hastalıklarını içeren kronik hava yolu hastalıklarına, % 4’ü (1,5 milyon) diyabete bağlıdır. Bu dört ana bulaşıcı olmayan hastalık, kronik hastalıklara bağlı ölümlerin % 82’sinden sorumludur. Kronik hastalıkların seyri sırasında görülen komplikasyonlar nedeniyle mortalite yüksektir. Ayrıca hastaların sık ve uzun dönemler halinde hastanede yatmaları hem hastane enfeksiyonu riski açısından hem de aile ve ülke ekonomisi açısından önemlidir. Kronik hastalıklarda 5 evre bulunmaktadır. Hastalık öncesi evre; bireyin genetik özellikleri ve yaşam biçimi nedeniyle risk altında olduğu dönemdir. Hastalık evresi, sıklıkla kronik hastalık semptomlarının belirgin olmadığı evredir. Tanı testleri ile teşhisin konması sağlanmış olur. Stabil evre, semptomların kontrol altında olduğu evredir. Stabil olmayan evre, komplikasyonların görülmeye başlandığı evredir. Bu evrede semptomlar nedeniyle günlük yaşam aktivitelerinde kısıtlanmalar görülür. Akut evre, ani gelişen ve kontrol edilemeyen semptomların varlığı söz konusudur. Bu semptomların kontrolü için çoğunlukla bireyin hastaneye yatması söz konusudur. Kronik hastalık sadece hasta bireyi değil, tüm aileyi etkiler. Kronik hastalık tüm aile üyelerinin hasta olan kişi için özveride bulunmalarını gerektirir. Aile üyelerinden birine kronik hastalık tanısı konması aile için stresör bir olaydır. Bazı ailelerin çok kısıtlı mali, duygusal veya sosyal kaynakları vardır. Genellikle kronik hastalıkla birlikte gelen tedavi masrafları, devamlı bakımın getirdiği yorgunluk ve aile üzerine yüklenen kısıtlamalar, zaten az olan kaynakları kısa sürede yok eder.

Hastanın hastalığıyla tanıştığı ilk andan hastaneden taburcu olmasına hatta daha sonrasında da psikososyal desteğe ihtiyacı vardır. Bu destek mekanizmaları tedavi boyunca hastanın hem kendisine olan güvenini geliştirecek hem de hastalıkla baş etmesine yardımcı olacaktır. Etkin destek mekanizmalarının oluşturabilmesi için hastaya yönelik kapsamlı psikososyal değerlendirmenin yapılması, görüşme formlarının hazırlanması, ölçeklerin kullanılması, önceki uygulamaların kayıtlarının tutulması vb. işlemler, kronik hastalarla çalışan sosyal hizmetin etkili olması adına yardımcı olacaktır. Sosyal hizmet bilim ve mesleğinin eski bir alanı olan tıbbi sosyal hizmet; sosyal hizmet bilgi, değer ve becerilerinin tıbbi bakım gören hastalara uyarlandığı bir sosyal hizmet alanıdır. Kronik hastalara verilen tıbbi sosyal hizmet; hastaların psikososyal ve fiziksel iyilik halinin yükseltilmesi, hastaların bakım hizmetlerinden uzun veya kısa vadede maksimum oranda yardım almalarının sağlanması ve temel koşullarının iyileştirilmesi, hastaların zihinsel veya fiziksel hastalıklardan korunması, hastaların psiko-sosyal ve fiziksel fonksiyonlarının arttırılması, özür veya hastalığın duygusal sosyal etkilerinin azaltılması ve etik sorumluluğun geliştirilmesi ve yerleştirmesini amaçlamaktadır. Kronik hastaların tedavisinde aile ile işbirliği yapmak, sadece hastaya değil aynı zamanda aileye de destek olmak gerekir. Hekimin hastası ve ailesi ile olan ilişkisinde, gözünden kaçırdığı psikososyal boyutlara odaklanılır. Hekim özellikle sosyal çalışmacıdan geri bildirimler almalı, aldığı geri bildirimleri hastanın tedavi süreci içerisinde kullanmalıdır. Sosyal çalışmacı, hasta ve ailesine kronik hastalığa sosyal uyumlarında yardımcı olmalıdırlar.