Obstetri ve Yenidoğan Değerlendirmesi
Genel durumu kötü ya da yaralı bir gebe hastaya ilk acil yaklaşım, tıpkı gebe olmayan bir hastaya benzer şekilde yapılmalı ve annenin öncelikle hava yolu, solunum ve dolaşımı yani acil yardımın A, B, C’si (airway, breathing, circulation yani hava yolu, solunum, dolaşım) gebe olmayan hastadakine benzer şekilde sağlanmalıdır.
İlk acil yardım, temel kuralları çerçevesinde anne için uygulandıktan ve annenin solunum ve dolaşımının stabil olduğundan emin olunduktan sonra bebeğin durumu gözden geçirilmelidir.
Olabilecek en erken dönemde fetüsü monitörize etmek (viable ise) çok önemlidir.
Acil değerlendirmede mevcut risklerinin belirlenmesi, mevcut obstetrik öyküsünün öğrenilmesi ve genel sağlık sorunlarına ilişkin anamnezinin hızlıca alınması gerekmektedir.
Hastanın hızla sağlık merkezine transferi önemlidir.
Uterusun hastanın bir yanına (en sık sol taraf tercih edilir) doğru yatırılması önemlidir. Özellikle sırt üstü yatırılan gebelerde uterus vena cava gibi büyük damarlara baskı yaparsa venöz dönüşü engellemekte ve supin hipotansif sendrom gelişebilmektedir.
Annenin travma durumunda Rh negatif (-) olması durumunda, maternal izoimmunizasyondan korunması için anneye mutlaka anti-D immunglobulin verilmesi gerekir.
Yine travma durumunda endikasyonu varsa gebe hastaya da tetanoz aşısı yapılması uygundur.
Gebelerin kanamayı çok daha iyi tolere edebildiği bilinmelidir. Yoğun kanamaya rağmen taşikardi, taşipne, kan basıncında düşme ve anemi ile hipovolemiye bağlı bulgular gebede çok daha geç ortaya çıkmaktadır. Yani mevcut hipovolemi bulguları oluştuğunda, gebe olmayan bir hastaya göre hasta çok daha fazla kan kaybetmiştir ve anemi düzeyi çok daha derindir.
Antepartum kanamalarda vajinal muayenenin ultrasonografi ile plasenta previa ekarte edilmeden yapılması kontrendikedir.
Plasenta previa plasentanın serviksi tamamen veya kısmen kapatması olarak tanımlanır. Tanısında ağrısız vajinal kanama olması çok tipiktir.
Dekolman plasenta plasentanın doğumdan önce ve erken yerinden ayrılması olarak tanımlanabilmektedir. Genellikle uterus palpasyonda ağrılı, hassas ve kontrakte (tetanik) haldedir. Her zaman dışarıdan görünür vajinal kanama olmayabilir.
Uterin rüptür uterusun çoğunlukla önceki skar alanından olmak üzere herhengi bir yerinden tam kat yırtılması olarak ifade edilebilir. Eylemi başlamış bir hastada fetal baş seviyesinin geri gitmesi, vajinal kanama başlaması, şiddetli ağrı ve sonrasında uterin kontraksiyonların aniden durması ve fetal kalp atımında bozulmalar olması akla uterin rüptürü getirebilir.
Postpartum kanamalar vajinal doğumlardan sonra >500ml, sezaryen doğumlarda >1000ml kanama görülmesi veya doğum sonrası ilk 24 saat içinde hipovolemiye ait belirti ve bulgular görülmesi olarak tanımlanabilirler.
Postpartum kanamalar uterin atoni, doğuma bağlı laserasyonlar, hematolojik problemler, plasenta invazyon anomalileri ve bunlara bağlı postpartum kanamalar, plasental rest gibi pek çok nedene bağlı olabilmekle beraber; en büyük kısmından uterin atoniler sorumludur.
Atoni durumunda fundal uterin masaj, bimanuel uterus masajı gibi uterus kontraksiyonunu artırıcı teknikler kullanılabilir. Bunun dışında postpartum kanama etyolojisine yönelik muayene yapılmalı ve tedbirler alınmalıdır, örneğin bir vajinal laserasyon düşünülüyorsa transfer sırasında kanamayı sınırlamak için vajinal tampon uygulaması yapılabilir.
Uterus kontraksiyonunu artırıcı uterotonik ajanlar (oksitosin, prostoglandin vs) kullanılabilir, yine kompreslerle tampon uygulama (packing) veya balon tampon uygulaması denenebilir.
Gebelikte Hipertansiyon tanım olarak sistolik ≥140mmHg ve diastolik ≥90mmHg tansiyon bulunması olarak ifade edilir.
Gebelikte 20. Gebelik haftasından sonra yeni başlayan hipertansiyon ve yanında proteinüri ya da proteinüri olsun olmasın yeni başlangıçlı hipertansiyon yanında maternal end organ disfonksiyon belirtileri bulunması (yani renal yetmezlik bulgusu olması, trombositopeni 100,000/microL olması, karaciğer transaminazlarının normalin iki katı yükseklikte olması, pulmoner ödem veya serebro-vizüel nörolojik semptomlar olması) preeklampsi olarak tanımlanmaktadır.
HELLP sendromu ise hemoliz, yükselmiş karaciğer enzimleri ve platelet değerlerinde düşüklük ile seyreden, preeklampsinin akut ve hızlı seyreden ve çok ölümcül olabilen bir formu olarak tanımlanmaktadır.
Preeklampsi olduğu bilinen bir hastada başka nörolojik sebebe dayandırılamayan generalize grand mal nöbetler olması ise eklampsi olarak tanımlanmaktadır.
160/110 mmHg ve üzerinde tansiyon olması, trombositopeni, karaciğer enzimlerinde en az iki kat artış, şiddetli persiste epigastrik ağrı veya sağ üst kadran ağrısı, renal yetmezlik veya pulmoner ödem bulguları, başka sebeple açıklanamayan ve tedaviye dirençli yeni başlangıçlı baş ağrısı, görsel bozukluklar şiddetli preeklampsi kriterleri olarak değerlendirilmelidirler ve bu bulgular tespit edildiğinde daha dikkatli olunmalıdır.
Preeklampsinin tek kesin ve gerçek tedavisi doğumdur.
Hedefimiz tansiyonu 150/100 mmHg altına düşürmektir.
Gerekirse hastaya antihipertansif tedavi başlanmalı, eklampsi gelişimini önlemek için magnezyum infüzyonu altında hasta hızla üst basamak sağlık merkezine transfer edilmelidir.
Çoğu zaman bebek, dış dünyaya hızla adapte olabilecek yeteneğe sahiptir. Fakat bazı durumlarda yeni doğan bu doğal adaptasyon sürecini desteklenmeden tam olarak gerçekleştiremez.
Neonatal resüsitasyonun basamakları bilinmelidir.