Psikolojik Sağlamlık
Yaşamının bir kesitinde hemen hemen her insan zorlu yaşam koşullarını içinde barındıran travmatik bir yaşantı geçirebilmektedir. Travma, bireyin fiziksel ve psikolojik varlığına ve bütünlüğüne tehdit oluşturan, inanç ve güven sarsılmasına, kayıp ve zararlara sebep olan, kişinin psikolojik ve sosyal dengesini bozan ve genelde kontrol dışı olarak gerçekleşen olay olarak tanımlanabilir. Travma çok çeşitli yollarla gerçekleşebilmekte ve bireyin psikolojik ve sosyal uyumunu önemli oranda bozmaktadır.
Özellikle de travmatik olayın niteliğine ve ağırlığına bağlı olarak ortaya çıkan duygu yoğunluğunun bir sonucu olarak yaşanan suçluluk, kaygı, çaresizlik ve öfke duyguları gibi çeşitli duygular travmanın etkilerinin yaşamın birçok alanına yayılmasına ve çok daha uzun süreli olarak bireyin yaşamını etkilemesine sebep olabilmektedir. Bu durumun bir sonucu olarak bireyin yaşam kalitesinin ve yaşam doyumunun doğrudan etkilendiği söylenebilir. Buna karşın benzer durum veya travmatik olay karşısında her birey aynı tepkileri göstermemekte hatta zorlu bir olay karşısında bir birey kaçına tepkileri ve depresif belirtiler ortaya koyarken başka bir birey etkin başa çıkma tepkileri ortaya koyarak durumu avantaja çevirebilmektedir. Bireyler arasında gözlenen bu tepki farklılıkları son yıllarda alan yazında sıklıkla kullanılan bir kavram hâline gelen psikolojik sağlamlık ile açıklanmaktadır.
Psikolojik sağlamlık, bazı kaynaklarda psikolojik dayanıklılık ve kendini toparlama gücü gibi değişik şekillerde de kullanılabilmektedir ve stresli durumlara uyum sağlama, olumsuzluklara rağmen hasta olmama, stres ve zorluklara rağmen işlevsel olma ve stresli durumlara rağmen kendini toparlayabilme şeklinde tanımlamaktadır. Başka bir tanımda ise kişinin olumsuz yaşantılarla etkin olarak başa çıkabilmesi ve yeni durum ve koşullara ayak uydurabilmesini psikolojik sağlamlık olarak nitelemektedirler.
Genel olarak ise psikolojik sağlamlık, ciddi travma ve riskli yaşantılara rağmen bireyin göstermiş olduğu uyum becerisi olarak düşünülebilir. Bu yönüyle bakıldığında psikolojik sağlamlığın bireyin zorlu yaşam koşulları ile etkin olarak başa çıkabilmesi ve yeniden uyum süreçlerini hayata geçirmesi bakımından önemli bir kişisel nitelik olduğu söylenebilir.
Bir bireyin psikolojik sağlamlık düzeyinin yüksek veya düşük olduğunun belirlenebilmesi kaçınılmaz olarak bireyin zorlayıcı ve örseleyici bir travmatik yaşantı ile karşı karşıya kalmasına ve bu durum karşısında ortaya koyacağı tepkilere bakılmasına ihtiyaç bulunmaktadır. Bireyin travmatik yaşantının stresli sonuçlarıyla etkin olarak başa çıkmaya başlaması ve normal yaşamına olabildiğince hızlı bir biçimde dönmesi psikolojik sağlamlığın yüksek olduğuna işaret ederken travmatik olayın etkilerinin her geçen gün artarak devam etmesi ve yaşam kalitesini giderek düşürmesi psikolojik sağlamlığın düşük olduğuna işaret etmektedir. Bu açıdan bakıldığında psikolojik sağlamlığın iki yönü ön plana çıkmaktadır. Bunlar; koruyucu faktörler ve risk faktörleridir. Psikolojik sağlamlık kavramı tam da bu noktada olumlu uyum sağlama ve başa çıkma becerilerinin sürece katkı sağlayan koruyucu faktörlerin süreçte yer alan risk faktörleri ile etkileşimi sonucunda ortaya çıkan bir özellik olduğu söylenebilir.
Psikolojik sağlamlık için risk faktörleri genel olarak travmanın etkilerini ağırlaştıran olumsuz nitelikler olarak düşünülmektedir. Risk faktörleri kendi içerisinde bireysel, ailevi ve çevresel risk faktörleri olarak üç gruba ayrılmaktadır. Bu açıdan bireysel risk faktörleri daha çok kişisel faktörleri ayrıştırmaktadır. Bunlar arasında benlik saygısının düşüklüğü, istismar yaşantısı, şiddete uğramış olma gibi hususlar örnek olarak gösterilebilir. Ailesel risk faktörleri ise boşanmış ve parçalanmış aile yapısı ve ailede psikolojik sorunları ve madde kullanımı olan ebeveynlerin bulunması gösterilebilir. Çevresel risk faktörleri olarak ise ekonomik zorluklar, yoksulluk, savaşlar ve felaketler gösterilebilir.
Psikolojik sağlamlık için koruyucu faktörler ise genel olarak bireyi travmatik yaşantının olumsuz etkilerinden koruyan faktörler olarak düşünülebilir. Koruyucu faktörler de kendi içerisinde bireysel, ailevi ve çevresel faktörler olarak üç gruba ayrılmaktadır. Bireysel koruyucu faktörler olarak özgüven sahibi olma, iyimserlik, problem çözme becerisine sahip olma ve zekâ gibi nitelikler gösterilebilir. Ailesel koruyucu faktörler arasında etkili ebeveynlik, güçlü aile bağları, etkili aile içi ilişkiler ve aile içinde bireylere yönelik yapıcı ve pozitif tutumlar gösterilebilir. Çevresel koruyucu faktörler olarak ise ağırlıklı olarak sosyal destek sistemleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu kapsamda bireyin aileden, özel bir insandan ve akranlarından sağlamış olduğu sosyal destek düzeyi travmatik yaşantılara karşı önemli bir koruyucu ve güçlendirici işlev görebilmektedir.